19. ve 20. Yüzyılda Değişen Gündelik Hayat Konu Anlatımı
Tarih ayt konu anlatımı, Tarih tyt konu anlatımı , Tarih yks konu anlatımı… Merhaba arkadaşlar sizlere bu yazımızda 19. ve 20. Yüzyılda Değişen Gündelik Hayat Konu Anlatımı hakkında bilgi vereceğiz. Yazımızı okuyarak bilgi edinebilirsiniz.
19. ve 20. Yüzyılda Değişen Gündelik Hayat
- Ulus Devlete Giden Süreçte Nüfus
- Modern Hayattaki Sosyal Değişim
- Avrupa ve Osmanlı Şehirlerinde Yaşanan Değişim
Ulus Devlete Giden Süreçte Nüfus
İmparatorluktan ulus devlete giden süreçteki iki önemli gelişme Westphalia Antlaşmaları ve Fransız İhtilali olmuştur. 1648’de imzalanan Westphalia ile devletler, başka devletlerin meşru varlığını tanımış ve iç işlerine müdahale etmeme garantisi vermiştir. Ayrıca devletler karşılıklı ilişkilerde, üst bir otoriteyi kabul etmemiş ve kendi topraklarında “mutlak egemen” bir konuma yükselmiştir.
Westphalia Barışı, Fransız Devrimi’ne giden yolu açmış ve Fransız Devrimi’nin getirdiği ulusal egemenlik ilkesi, yerel ve bölgesel ayrıcalıkları yok etmiştir. Böylece ülkeyi ulusal sınırlar içinde elde tutacak merkezî bir devlet anlayışı benimsenmiştir. Fransız İhtilali, ulus devlet anlayışının pekişmesini sağlayan bir diğer dönüm noktasıdır.
Avrupalı önemli aydınlar, aydınlanma çağında sıkça vurgulanan eşitlik, özgürlük, özgür irade gibi kavramlarla monarşilerin ve baskıcı uygulamaların önüne geçmeye çalışmıştır. Aydınların öncülüğünde demokratik ve anayasal bir süreç başlamıştır. Böylelikle ulusallaşmaya giden yol açılmış ve krallık devletinden, ulus devlete geçişin adımları atılmıştır.
Ulus devlet anlayışında, toplumsal ve siyasal yapının şekillenmesinde ulusal değerler öne çıkmıştır. Milliyetçilik ve demokrasi akımları, XIX. yüzyıldan itibaren ulus devletin yaygınlaşmasında etkili olmuş, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ulus devlet anlayışı küresel ölçekte yaygınlık kazanmıştır. İmparatorluklardan ulusa devletlere geçiş süreci, beraberinde demografik hareketleri de getirmiştir. İnsanların aidiyet duygusunu geliştiren bu hareketler sonucunda, modern anlamda siyasal egemenliğin kaynağının ulus olduğu vurgulanmaya başlanmıştır.
Ulus Devlet Anlayışının Osmanlı Devleti’ne Etkisi
Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımından, Osmanlı Devleti bünyesinde bulunan uluslar etkilenerek bağımsızlık için isyan etmiştir. XIX. yüzyıldan itibaren devlet, tebaası olan ulusların birer birer bağımsızlıklarıyla sonuçlanan isyan hareketlerini bastıramaz duruma gelmiş, toplum düzeni ve uyum sarsılmıştır. Osmanlı Devleti’nin güç kaybetmesi ve Balkan halklarının büyük devletler tarafından bağımsızlık için kışkırtılması, Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarını kaybetmesinde ve toprak bütünlüğünün bozulmasında çok etkili olmuştur.
Sırplar ve Yunanlılar başta olmak üzere Osmanlı Devleti’ne bağlı Balkan ulusları, ayrılıkçı hareketlere girişmeye başlamıştır. Bu uluslar, özellikle 1828-1829 ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşları ile kendi ulus devletlerini kurmak için istedikleri fırsatları bulmuştur. Bu savaşlar sonunda imzalanan Edirne Antlaşması ile Yunanistan, Berlin Antlaşması ile de Sırbistan, Romanya ve Karadağ ulus devletleri kurulmuştur. II. Meşrutiyet’in meydana getirdiği karışıklıklardan istifade eden Bulgaristan, Balkan Savaşları’nı fırsat bilen Arnavutluk da bağımsızlığını ilan etmiştir.
Osmanlı Devleti’nin Balkan topraklarında Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan gibi ulus devletlerin ortaya çıkışı, beraberinde demografik hareketleri de getirmiştir. Avrupalı devletler, Balkanlardaki Hristiyan unsurları devlet kurmaları için desteklerken Müslümanlara aynı destek verilmemiştir. Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarında bu devletlerin kuruluşu sırasında yaşanan savaşlar ve ulus devletlerin izlediği baskı politikaları, bu bölgelerden kitlesel göçlere sebebiyet vermiştir. Hristiyan topluluklar, çoğunluğu sağlamak için o bölgelerdeki Türk topluluklarını azaltmayı amaçlamıştır. İşgal edilen bölgeden Müslüman ve Türklerin çıkarılması için birçok zulüm ve baskı yapılmıştır. Yunanistan, Bulgaristan ve Makedonya’dan; Anadolu’ya doğru kafileler hâlinde göç dalgaları başlamıştır. Bu Bulgaristan’dan Türk göçleri da Balkan topraklarından binlerce insanın Anadolu’ya gelişine, kalanların ise zulüm ve baskı görmesine sebep olmuştur.
Anadolu’ya Göçler ve Sonuçları
Balkanlardan yapılan Türk göçleri XIX. yüzyıdan itibaren artarak devam etmiştir. Kaybedilen yerlerde kurulan yeni idarelerin ve bölge halkının baskısı, zulümleri, saldırıları ve malların gasp edilmesi gibi sebepler; Türk göçlerindeki en önemli sebepler olarak dikkat çekmiştir.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, gayrimüslim tebaanın çoğunlukta olduğu topraklar dışında bir Müslüman Türk toprağı olan Kırım’ı da kaybetmiştir. Küçük Kaynarca, Türk İslam tarihi için önemli sosyal sonuçları beraberinde getirmiştir.
Kırım Hanlığı; halkın karşı çıkmasına rağmen Osmanlı’dan ayrılmış ve bağımsız hâle getirilmiş, bir süre sonra da Rus işgaline uğramıştır. Hâkimisahalara Slavları yerleştirmiş, yerli Müslüman halkı göçe zorlamış ve bölgeyi Ruslaştırmaya çalışmıştır. Özellikle Kırım ve Kafkasya’da, Rus baskıları artmış ve halk ya Sibirya’ya sürülmeye ya da yerini yurdunu terk ederek Osmanlı ülkesine göç etmeye başlamıştır.
Fransız İhtilalinin yaydığı milliyetçilik akımı ve Rusya’nın Balkan coğrafyasına yönelik politikaları, Balkanlarda da benzer siyasi sorunları ortaya çıkartmıştır. Bölgedeki siyasi sorunlar, başta göç olmak üzere pek çok sosyal sorunu da beraberinde getirmiştir. Hristiyanların faaliyetleri sonucu, Türkler bölgede azınlık durumuna düşürülmeye çalışılmıştır. Balkanlardaki çetelerin katliamlarından kaçan binlerce Müslüman Türk, kafileler hâlinde Anadolu’ya göç ederken Rus ve Bulgar çetelerinin saldırılarına maruz kalmıştır.
93 Harbi sonrası daralan Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kalan Türk ve Müslümanların büyük bir kısmı İstanbul’a ve Anadolu’ya, diğer bir bölümü de Batı Trakya’ya yerleşmiştir. Toplandıkları merkezlerde öncelikle bu göçmenlerin geçici iskânlarına çalışılmış ancak daha sonra sürekli iskân için ciddi çalışmalar yapılmıştır. Osmanlı Devleti yaşadıkları sıkıntıları azaltmak adına göçmenlere çeşitli muafiyetler tanımıştır.
Muhacirler; bütün malını mülkünü bırakıp geldikleri Anadolu’da, yerleştikleri yerlerde büyük sıkıntılar çekmiştir. Ayrıca göçmenlerle yerleştikleri bölgelerin ahalisi arasında çeşitli sorunlar da yaşanmıştır.
1912-1913 Balkan Savaşları sonucunda Balkanların siyasi haritası önemli ölçüde değişmiştir. Bu savaşlarda Osmanlı Devleti, Avrupa’daki topraklarının yaklaşık %80’ini, Avrupa’da yaşayan nüfusunun da %70’ini kaybetmiştir.
93 Harbi’nde olduğu gibi Balkan Savaşları da beraberinde pek çok ekonomik ve sosyal sıkıntı getirmiştir. Savaş sırasında ve sonrasında da Balkan devletlerinin askerleri ve kurdukları komitalar tarafından bölgenin Müslüman Türk halkına yapılan baskı, zulüm ve katliamlar; toplu göçlerin en büyük sebebi olmuştur.
Göçmenler, yeni geldikleri yerlerin yapısına büyük etkide bulunmuş; metruk, harabe ve boş yerler ziraata açılmış, göçmenler sayesinde yeni yerleşim birimleri oluşturulmuştur. Ancak devletin normal masrafları, iskân masrafları ile birleşince artmış, hazine de bu açığı kapamak için dış borçlanma yoluna gitmiştir.
Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri
Rumeli göçleri, Anadolu’yu çeşitli bakımlardan etkilemiştir. Anadolu; göçmen kitlelerin son durağı, son sığınağı olmuştur. Dalga dalga gelen göçmenler sayesinde, Anadolu’da Türk nüfus yoğunluğu artmış, Müslüman Türk nüfusun Müslüman olmayan nüfusa oranı yükselmiştir. Türk nüfusu Rumeli’de azalırken Anadolu’da çoğalmıştır. Böylece göçler Anadolu’da bir Türk millî devletinin kurulmasını kolaylaştıran faktörlerden biri olmuştur. Aynı şekilde göçmenler; Anadolu’da, zamana göre yeni ve ileri fikirlerin, bu arada millî devlet fikrinin yayılmasında rol oynamıştır. Bu fikirlerin yayılması da Anadolu’da Türk Kurtuluş Savaşı’nın ve devrimlerin yapılmasını kolaylaştırmıştır, denilebilir. Bundan başka Rumeli Türk göçleri, ekonomik ve sosyal bakımlardan da Anadolu’yu etkilemiştir.
Modern Hayattaki Sosyal Değişim
Günlük Yaşam
XX. yüzyıl Osmanlı toplumunda ciddi değişim ve dönüşüm dönemidir. Günlük yaşamda, alışkanlıklarda, bakış açısında, ilgi alanlarında değişiklikler öne çıktı. Toplu yaşamanın beraberinde ortaya çıkan altyapı ve temizlik işlerine ağırlık verildi, yaşam alanlarının düzenlenmesi, yeni yerleşim mekanlarının yapılması, apartman gibi pasaj gibi sosyal ve sportif aktivitelerin artması, şehirlerin aydınlatılması, ulaşım haberleşme olanaklarının geliştirilmesi, toplu taşıma araçlarının yaygınlaşması, görgü kurallarının daha tartışılabilir hale gelmesi kültürel-sanatsal faaliyetlerin artması, resim, heykel sergileri düzenlenmesi, sinemanın yaygınlaşması tiyatro salonlarında artış, deniz hamamı denilen plajların daha sık uğranılan yer haline gelmesi değişime örnek verilebilir.
Çevre ve Altyapı Çalışmaları
Temizlik: Klasik dönemde temizlik işleri devletin kontrolünde değildi. Devlet temizlik işçisi tutmaz ve maaş ödemezdi. Temizlikçiler işe yarar eşyaları sahiplenme, değerli eşyayı satıp nakde çevirme hakları vardı. Fakat son dönemde nüfusun çığ gibi büyümesi bu işlerin daha organize yapılmasını gerekli kıldı. 1855’te İstanbul Şehremaneti-İstanbul Belediyesi kuruldu. Belediye başkanı Cemil Paşa (Topuzlu) Dönemi’nde 1913’te Temizlik İşleri Müdürlüğü kuruldu.
Şehir Aydınlatması: Sosyal yaşam hareketlendikçe şehirlerin aydınlatılması ihtiyacı da doğdu. İlk olarak Cadde-i Kebir yani İstiklal Caddesi ve Dolmabahçe Sarayı çevresi havagazı ile aydınlatıldı. Daha sonra Galata, Pera, Yüksekkaldırım, Pangaltı, Fındıklı, Beşiktaş ve Saraçhane aydınlatıldı. Anadolu yakasında Beylerbeyi Sarayı ve çevresi aydınlatıldı. 1900-1915 arası büyük şehirlerin sokak ve caddeleri aydınlatıldı hayat geç saatlere kadar canlılığını sürdürdü.
Park-Bahçe: Osmanlı Devleti’nin inşa ettiği ilk park Sultanahmet Meydanı’ndaki 1854’te inşa edilen Yeni Millet Parkı’dır. Daha sonra Gülhane Parkı da öne çıktı. Anadolu yakasında Bağlarbaşı civarında Çamlık Bahçesi’dir.
Apartmanlar: Yapı türlerinde çeşitlilik göze çarptığı gibi çok katlı yapılılaşma da göze çarpıyordu. Apartman yapılılaşması Pera-Beyoğlu’nda başladı.
Basın, Yayın ve Kamuoyu
Osmanlı tarihinde ilk gazete 1795’te Fransız konsolosluğu tarafından çıkarıldı. Ardından Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın çıkarttığı Vaka-i Mısrıyye gelir. Osmanlı Devleti tarafından çıkarılan ilk gazete ise II. Mahmut Dönemi’nde çıkarılan Takvim-i Vakai’dir.
İlk yarı resmi gazete ise 1840’ta Churchill isimli bir ingiliz vatandaşının devletten aldığı destekle açtığı Ceride-i Havadis’tir.
İlk özel gazete ise Agah Efendi ile Şinasi Efendi’nin çıkardıkları Tercüman-ı Ahval’dir. 1862’de Şinasi’nin sahibi olduğu Tasfir-i Efkar gazetesinde Abdülaziz yönetimini eleştiren birçok yazı kaleme alınmıştır. Bu gazetede;
– kadın hakları
– Türkçe eğitim
– Ulaşım, altyapı sorunları
– Dil sorunlarına yer verildi.
1867’de yine bir Genç Osmanlı üyesi olan Ali Suavi tarafından Muhbir Gazetesi çıkarıldı.
İlk türk dergisi Vaka-i Tıbbiye’dir. Daha sonra Düstur, Mecmua-i Fünun ve Mirat dergileri çıkarıldı. 1864’te Makbuat Nizamnamesi yayınlandı. Bu nizamname ile basın yayın hayatında gelişmeler yaşandı.
İlk mizah dergisi olan Diyojen Teodor Kasap isimli bir Ermeni tarafından çıkarıldı. İlk çocuk dergisi Mümeyyiz, ilk kadın dergisi Terakki-i Muhadderat ve ilk resimli gazete Ayine-i Vatan’dır.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra basın üzerindeki sansür kaldırıldı. İstibdat Dönemi’nde (1878 – 1908) II. Abdülhamit basın üzerinde ciddi sansür uygulatmıştı. İttihat ve Terakki yanlıları özellikle yurt dışından Abdülhamit aleyhinde gazeteler çıkardılar. Bu gazeteler arasında şunlar sayılabilir:
Meşveret: Ahmet Rıza Bey
Osmanlı: Prens Sabahattin Bey
İçtihat: Abdullah Cevdet Bey
Mizan: Mizancı Murat Bey
Tanin: Hüseyin Cahit Bey
Bu yayınların haricinde II. Abdülhamit’in ve monarşi yönetiminin yanlıları da gazete çıkarmışlardı. Bunlar Derviş Vahdeti’nin çıkardığı Volkan ile Hasan Fehmi Bey’in çıkardığı Serbesti gazeteleridir.
Son dönemde kadınlarda sosyal yaşamda ön plana çıkmaya başladılar. İlk kadın dergisi Fatma Aliye Hanım’ın çıkardığı Terakki-i Muhadderat’tır. Ardından Afife Hanım Şüküfezar, Hatice Semiha Hanım ile Rabia Kamile Hanım tarafından Parça Bohça isimli dergi çıkarıldı.
Kadınların gayretlerine erkeklerden de destek geldi. Namık Kemal Zavallı Çocuk isimli eserinde erken yaşta evlendirmeleri Ahmet Mithat Efendi Eyvah isimli eserinde çok eşliliği, Tevfik Fikret de şiirlerinde kadınları geri planda bırakılmasını eleştirdi.
Kültür – Sanat ve Mimari
Osmanlı Devleti Lale Devri’nden itibaren batılılaşmaya başlamıştır. Bu hareket III. Selim, II. Mahmut ve ardından Tanzimat Dönemi’yle birlikte hızlanmıştır.
Sanat alanındaki değişim ilk olarak mimaride kendini belirli etmiştir. Batılı tarzda ilk eser III. Ahmet Çeşmesi’dir. Batılı tarzda ilk dini eser ise Nuru Osmaniye Camisi’dir.
II. Mahmut Dönemi’nde Çırağan Yalısı yıkılarak ahşap bir saray yaptırıldı. Bu sarayı Abdülmecit 1857’de yıktırdı yerine batılı tarzda bir saray inşa ettirmek istedi.
1861’de Abdülmecit’in ölümüyle bu projeyi Abdülaziz devam ettirdi ve saray Ermeni mimar Serkis Balyan’ın gayretiyle bitirildi.
Abdülmecit Dönemi’nde Valide Sultan Camisi, Ortaköy Camisi, II. Mahmut Türbesi, Dolmabahçe Sarayı, Beykoz Köşkü, Ihlamur Kasrı, Küçüksu Kasrı’da yapıldı. Abdülaziz Dönemi’nde Çırağan ve Beylerbeyi Sarayları yapıldı. Avrupa mimarisinde ampir üslup, barok – rokoko ve eklektik tarzlar öne çıkıyordu.
Avrupa ve Osmanlı Şehirlerinde Yaşanan Değişim
XIX. yüzyılda Osmanlı kentlerinin nüfusuyla birlikte görünümleri de değişti. Yeni mahallelerin kurulmasıyla birlikte kentler büyüdü.
İstanbulda ilk elektrik şebekesi XIX. yüzyılda kurulurken elektrikle çalışan ilk yeraltı treni ve tramvay hatları da bu dönemde döşendi.
İstanbul ve diğer önemli ticaret merkezlerinde ticarethaneler, iş hanları ve bankalar açıldı.
Kentlerin yönetimini kolaylaştırmak amacıyla İstanbul’da yeni bir belediye teşkilatı kuruldu. Bu yeni belediye modeli zamanla diğer büyük kentlerde de uygulamaya konuldu.
XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren kent yaşamına telgraf, telefon, tren, tramvay ve buharlı vapur gibi yeni iletişim ve ulaşım araçları da girmeye başladı.
Elektrik ve gaz kullanılarak kentlerin aydınlatılması uygulamasına geçildi.
Genişletilen kent içi yollar taşlarla kaplanırken yaya kaldırımları yapıldı. Ayrıca su şebekeleri inşa edildi.
TYT Tarih Konuları Konu Dağılımı için tıklayınız.