8. Sınıf Atatürk Dönemi ve Türk Dış Politikası Konu Anlatımı

Karatay

Bu yazımızda sizlere LGS İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük konusu olan aynı zamanda  8. sınıf konuları arasında yer alan Atatürk Dönemi ve Türk Dış Politikası hakkında bilgilendireceğiz. Aşağıda sizlere başlıklar halinde konularımızı anlattık. Üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Atatürk Dönemi ve Türk Dış Politikası

Milli Mücadeleyi kazanan yeni Türk devleti Lozan Antlaşması’nı imzalamış ve bağımsız bir devlet olduğunu uluslararası alanda kanıtlamıştır. Antlaşmanın imzalanmasından sonra Türkiye barışçı bir politika izlemiştir. Ancak Türkiye Lozan’da tam olarak çözülmeyen meselelerle uğraşmak zorunda kalmıştır.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde Türkiye çeşitli  antlaşmalarla Batılı devletlerle olan ilişkilerini pekiştirmeye çalışmış, bölgesel ve uluslararası ittifaklarda yer almıştır.

Türkiye’nin Milletler Cemiyetine Girişi (1932)

Türkiye 1920 yılında kurulan Milletler Cemiyetine girmeye, cemiyetin Musul sorunundaki taraflı tutumu nedeniyle  acele etmemiştir.

Ancak Türkiye’nin 1930’dan sonra;

* Barışçı bir politika izlemesi,
* Uluslararası politikada ağırlığını hissettirmesi,
* Batılı devletlerle sorunlarını çözmesi

Milletler Cemiyetine davet edilmesine ortam hazırlamıştır.

Milletler  Cemiyeti 6 Temmuz 1932 tarihli genel kurulda İspanya temsilcisinin teklifi ile Türkiye’yi davete karar vermiştir. Yunanistan bu olay sırasında Türkiye’yi desteklemiştir.

TBMM, 9 Temmuz’ daveti kabul etmiş, 18 Temmuz 1932’de alınan genel kurul kararıyla Milletler Cemiyetine üye olmuştur.

1928’de Ankara’da Türkiye ike Afganistan arasında Türk- Afgan dosluk ve İş Birliği Antlaşması imzalanmıştır. Afgan Kralı Amanullah Han ve eşi 1928’de Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret yabancı bir devlet adamının Türkiye’ye yaptığı ilk ziyarettir.
1926’da Türk- İran Güvenlik ve Dostluk Antlaşması imzalanmıştır.

Balkan Antantı

1930’da Türk-Yunan etabli sorununun çözülmesi ve Venizelos’un Türkiye’yi ziyareti iki devlet arasındaki ilişkileri iyileştirmişti.
Bulgaristan komşularından toprak talep ediyordu.
Arnavutluk için Balkan Antantı’na katılmadı.
1932 yılından itibaren dünyada güç dengeleri değişmeye başladı.
İtalya ve Almanya’da ortaya çıkan totaliter rejimler (Faşizm ve Nazizm)’in saldırgan ve yayılmacı politikaları, Balkan Yarımadası’ndaki devletleri endişelendirdi.
Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya, Atina’da toplanarak 9 Şubat 1934’te Balkan Antantı’nı imzaladılar.
Bu antant ile sınırlar karşılıklı olarak güvenlik altına alındı.
Balkan ülkesi olan Bulgaristan revizyonist bir politika takip etmesi, Arnavutluk ise İtalya’nın baskısı altında bulunması nedeniyle bu antanta katılmadı.
Yugoslavya’nın paktan ayrılması ile pakt dağıldı.

Montreux (Montrö) Boğazlar Sözleşmesi (1936)

Lozan Antlaşması ile sorunun “Uluslararası Boğazlar Komisyonu”na bırakılmasını kabul eden Türkiye,1930’lardan itibaren yayılmacı bir politika izleyen İtalya’ya karşı bu sorunu ilk defa 1933 yılında toplanan “Londra Silahsızlanma Konferansı”nda dile getirdi.

İtalya’nın 1935’te Habebiştan’a saldırması, Almaya’nın  da Ren Bölgesi’ne asker sevk etmesi üzerine Türkiye Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesi konusunda harekete geçti. Bu süreçte de SSCBve Balkan Antantı’na üye olan devletler Türkiye’ye destek verdi.

İngiltere ise İtalya’nın amaçlarını bildiği için bu girişimi yapılmasını istedi. bunun üzerine 1936’da İsviçre’nin Möntre kentinde konferans toplandı. Türkiye, Avusturalya, İngiltere, Yunanistan, Japonya, Romanya, SSCB, Fransa ve Yugoslavya arasında Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı.

Bu antlaşmaya göre;

Boğazlar Komisyonu’nun bütün görev ve yetkileri Türkiye’ye bırakılmıştır
Türkiye Boğazların iki yakasında asker ve silah bulundurma hakkına sahip olmuştur.
Ticaret gemilerinin Boğazlardan geçişi serbest bırakılmıştır.
Yabancı savaş gemilerinin Boğazlardan geçişine sınırlama getirilmiştir. Boğazlardan geçmek isteyen savaş gemilerine 15 gün önceden Türk tarafından izin alınması zorunluluğu getirilmiştir.
Türkiye savaşa girerse ve ya savaş tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa Boğazları istediği gibi açıp kapatma hakkına sahip olmuştur.

Sadabat Paktı (1937)

İtalya’nın Habeşistan’ı işgal etmesi ve doğu ülkelerini hedef alan yayılmacı siyaseti üzerine Türkiye öncülüğünde İran, Irak ve Afganistan bir araya geldiler.
Bu ilişkilerin kurulmasında İran Şahı Rıza Pehlevi’nin 1934 yılında Türkiye’yi ziyareti de etkili olmuştur.
Yapılan görüşmeler sonucunda İran’ın başkenti Tahran’da Sadabat Paktı imzalandı.
Sadabat Paktı’na göre; üye ülkeler birbirlerinin iç işlerine karışmamayı, ortak sınırlara saygı göstermeyi kabul ettiler.
Sadabat Paktı ile de doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu.
Türkiye ile Hatay meselesi ve Irak ile toprak sorunu olan Suriye, Sadabat Paktı’na katılmadı.

Hatay Sorunu ve Hatay’ın Ana Vatana Katılması (1939)

II. Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali üzerine Fransa  1936’da Suriye ve Lübnan üzerindeki mandasını kaldırılmıştır.
Fransa’nın Suriye mandasını kaldırmasının ardından Hatay’ı Suriye’ye bırakmak istemesi üzerine Türkiye 9 Ekim 1936’da Fransa’ya verdiği bir notayla Suriye’ye ve Lübnan’a yapıldığı gibi Hatay’a da bağımsızlık verilmesini istemiştir.
Fransa’nın bu notaya olumsuz cevap vermesi üzerine sorun Milletler Cemiyetine havale edilmiştir.
Sorun, 14-16 Aralık 1936 tarihleri arasında Milletler Cemiyetinde görülmüş ve İsveç temsilcisi Sandler, rapotör olarak tayin edilmiştir.
Sandler Raporu’nun değerlendirilmesinin ardından Milletler Cemiyeti Hatay’ın iç işlerinde bağımsız, dış işlerinde Suriye’ye bağlı olmasını kabul etmiştir.
1938 yılında Fransa, Hatay’da seçim yapılmasına izin vermiş yapılan seçimler sonucu Hatay Meclisi bağımsızlık ilan ederek Hatay Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Hatay’ın ilk Cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen, Başbakanı ise Abdurrahman Melek’tir.
23 Haziran 1939’da Fransa ile Türkiye arasında yapılan bir antlaşma sonunda Hatay’ın Türkiye’ye katılması kabul edilmiştir.Bunun üzerine Hatay Meclisinin aldığı kararla Hatay 30 Haziran 1939’da Türkiye’ye katılmıştır.
Hatay’ın Anavatan’a katılmasında Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın çalışmaları etkili olmuştur.

Atatürk’ün Ölümü ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi

Atatürk’ün sağlığı 1937 yılının sonlarına doğru bozuldu. Atatürk’ün ölümüne neden olan siroz hastalığının tanısı Dr. Nihat Reşat Belger tarafından Ocak 1938’de konuldu.  Atatürk, dinlenmek üzere 26 Mayıs 1938’de İstanbul’a gitti. Savarona Yatı’nda istirahat ettiyse de sağlık sorunları ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi.

2 Eylül 1938’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti’nin kuruluşu onu çok mutlu etti kendi isteği ile vasiyetnamesini hazırlattı (5 Eylül 1938).
Servetinin büyük bölümünü Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun çalışmalarına kaynak olması için Türk milletine bağışladı.
1 Kasım 1938’de TBMM’nin açılış töreni nedeniyle hazırladığı konuşması da yine Celal Bayar tarafından meclis kürsüsünden okundu.
8 Kasım 1938’de durumu iyice ağırlaşan Atatürk komaya girdi.

10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. Atatürk’ün naaşı 19 Kasım 1938’de Yavuz Zırhlısı ile İzmit’e oradan özel bir trenle Ankara’ya getirildi. 21 Kasım 1938’de Atatürk’ün naaşı, Etnoğrafya Müzesindeki geçici kabrine konuldu. 10 Kasım 1953’te ise ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’e nakledildi. 11 Kasım 1938’de toplanan TBMM, Atatürk’ün en yakın silah ve fikir arkadaşlarından İsmet İnönü’yü ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçti İsmet İnönü, 1950’ye kadar Cumhurbaşkanlığı görevini sürdürdü.

LGS İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük için Tıklayınız

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

BİR YORUM YAZIN

Soru: 20 + 2 kaçtır?


Basari Sıralamaları