Cezmi – Namık Kemal Eser Özeti
Sizlere bu yazımızda Cezmi – Namık Kemal Eser eser özeti hakkında bilgi vereceğiz. Eserin özeti, konusu, ana karakterleri hakkında merak ettiğiniz bir çok sorunun cevabını yazımızda bulabilirsiniz…
Cezmi – Namık Kemal
ROMANIN KONUSU:
Adil Giray’ın İran ile Osmanlı arasında yapılan savaştan sonra esir düşüp, orada Perihan, Şehriyar ve Cezmi ile olan ilişkilerini anlatmaktadır.
ROMANIN ANA KARAKTERLERİ:
Cezmi: Bilgin bir şair, yakışıklı, atlı sporda usta, cesur, gözüpek, yüksek karakterli bir askerdir.
Adil Giray : Doğuştan şair yaradılışlı, vicdanı temiz, kültürlü, kuvvetli, hamiyetli, yüksek iradeli ve girişken bir askerdir.
Perihan: Şahın kız kardeşidir.Tanrının özene bezene yarattığı, dünyalar güzeli bir kız olup, cesur, kuvvetli, sağlam iradeli, ahlak ve karakter bakımından emsali olmayan bir kişidir.
Şehriyar : Şahın karısıdır.Kırkında olmasına rağmen ince bir güzelliğe sahip, kuvvetli bir bünyesi olan, karakter bakımından ise; iradesi zayıf, fesat düşkünü, menfaatçi bir kadındır.
Hamza Mirza : Şehriyar’ın oğludur. Annesine benzemeyen bir yapısı vardır. Annesi bir yılan Hamza ise bir kaplan yapısına sahiptir. Cesur , gözüpek, tecrübeli bir askerdir.
Abbas: Cezmi’nin görevlendirdiği , parayı çok seven bir İran askeridir.
ÖZET:
Cezmi 1546’da hayata gözlerini açmıştı.1566 yılında topluma karışan Cezmi, genç bir insan olarak erken vakitte olgunlaşan bir meyve gibi, aklının ve beyninin gücü sayesinde, vakti zamanında çok daha önceleri büyük işler başarmaya başladı. Devletin güçlü paşaları o dönemde vefat etmişlerdi. Cezmi, topluma karıştığı sıralarda bu kadar büyük devlet adamlarının hayattan olmalarına rağmen büyük devletler henüz hizaya getirilmemiştir. Bu dönemde savaşlar meydana gelmişti. Hükümdarın çevresini sarmış olan menfaatlerine son derece düşkün birtakım dalkavuk ve asalağın bu tip tavırları nedeniyle devletin içyapısında ufak tefek çürüme işaretleri görülmeye başlandığı halde, Sokullu’nun çabaları sayesinde devlet, dışarıya karşı eski güç ve ihtişamını en azından korumaya çalışıyordu. Kırım Naibi Adil Giray, bizim Cezmi’den birkaç ay evvel, güzel bir bahar sabahında, tanyeri ağarırken dünyaya gelmiş ve doğduktan bir müddet sonrada sanki kıyametin kopacağını ve insanların kötü yollara düşeceğini önceden biliyormuşçasına, ağlamaktan başka hiç bir şey gelmiyordu.
Öyle ki, onun ağlaması Şeyh Galip’in Hüsn-ü Aşk adlı eserinde yazdığı ninnisinin tercümesi gibiydi. Cezmi’nin yaratılışı da Adil Giray’ın yaratılışı tamamen farklı olduğu izlenimi uyandırıyorsa da, aslında herkesten daha çok ona yakındı. İran Şahı Tahmasp’ın sekiz erkek evladını toplasan hepsi bir adam etmezdi; hepsi birbirinden şahsiyetsizdi. Fakat kızlarından biri ile gelini siyasette, bir torunu da savaş meydanlarında en az kendisi kadar şan ve onur kazanabilecek yetenekteydi. Bunlar Tahmasp’ın kızı Perihan, gelini ve en büyük oğlu Mehmet Hüdabende’nin kadısı olan Begüm Şehriyar ve torunu Hüdabende ile Şehriyar’ın çocukları Hamza Mirza idi.
Cezmi’nin dünyaya geldiği ve büyümeye başladığı yılları anlatmıştık. Şimdi de ailesinden, gençliğinde ve çocukluğunda almış olduğu eğitimden bahsedelim. İstanbul yakınlarında oturan bir sipahinin oğluydu. Daha iki yaşındayken, annesi vefat etti. Anne şefkatidir; insanda ne kadar ince duygular varsa, hepsi bu şefkat sayesinde gelişir ve daha küçükken eserlerini göstermeye başlar. Babası asker olduğu için, çocuğunu tabi ki askeri şekilde eğitecekti. Cezmi daha sekiz dokuz yaşlarında iken korkusuz ve her türlü davranışı hoş gören bir karaktere sahip olmak yeteneğini göstermişti. Güçlü bir yapısı vardı, gençliği bir ilkbahar güneşi gibiydi. Başkalarından görüp öğrendiği ¨dünyayı bir misafirhane saymak¨ fikri de gönlüne başka türlü kabiliyetler, başka türlü istekler vermiştir. Amcası da aynen babası gibi, bir sipahi idi. Amcası ona eğitimi verirken ve sipahiliğe ait bilmesi gerekenleri anlatırken, bir taraftan da askerlikle ilgili düşünceleri onun kafasına sokmaya çalışıyordu. Cezmi’nin derinlerindeki duygularını coşturmaya çalışırken o da amcasının dediklerini kafasına yazıyordu. Fakat ne çare ki, on beş on altı yaşlarındayken amcasını ve yirmi yaşındayken de babasını ahrete göçtüler. Cezmi aldığı eğitimden sonra dünyayı, her tarafı ölü dolu bir savaş meydanı olarak hayal ederdi. Bu nedenle hiçbir şeyden çekinmez, ölümden ve beladan hiç korkmazdı. Cezmi’nin genel tavrı;
¨Bir safa ağzı açmış, sanki her kabarcığı
Kâinatın haline gülümser şarabımızın.¨
beytindeki anlama canlı bir örnek olabilecek gibiydi.1568’de ve şevval ayının ilk Cuma günü Mirahur Ferhat Ağa, Padişah’ın bazı teşekkürlerini ulaştırmak için Sokullu Mehmet Paşa’nın konağına gelmiş, At Meydanı yönünü bakan divan odasında bir pencere önüne oturmuştu. O gün Cezmi de, İkinci Vezir Ahmet Paşa’nın konağında, paşanın adamlarından bir tanıdığını görmeye gelmiş, aynı meydana bakan başka bir odada iki arkadaş olarak konuşmaya başlamışlardır. O sırada saray erkânı Ayasofya tarafından, vezirlerin hane halkı da konakların kapısından belirdiler ve sonra meydanda at oynatmaya, cirit oynamaya başladılar. Cezmi bir müddet seyrettikten sonra Ferhat Ağayla cirit oynamaya başladılar. Ferhat Ağa Cezmi’yi sıkıştırdı ve bir şeyler söyledikten sonra oradan ayrıldılar. O döneme bakarsak Cezmi paşa, ağa ve o dönemdeki şair ve yazarlarla yetenekli olduğu ve başardığı mesela; cirit oynamakla, edebiyatı çok sevdiği için şairlerle karşılaşmasıdır. Cirit’i çok sevdiği için ve usta olduğu için Ferhat Ağa onu yemeğe çağırdı ve ona övgüler yağdırdı yemekte Cezmi’den bir şey istemişlerdi kısa bir müzik söylemelerini rica ettiler, Cezmi bir müzik parçasını zevkle dinlemeyi isterdi ama Cezmi de biliyordu sesinin Müzik’e ve musikiye müsait değildi. Cezmi kısa bir beyit söyledi.
O dönemde bazı savaşlar olduğu için Cezmi de vatanını sevdiği için o savaşlara katıldı. Cezmi o savaşlardan birinde sol bacağına kılıç yarası almış ama onun da acısına alışmış olduğundan harbi artık hiç ciddiye almamaya başlamıştır. Cezmi bu cesaretine ödül aldı. İranlılar yüzünden Cezmi’nin başına gelen kalmadı ama Osmanlı Devleti Cezmi’yi çok sevdikleri için ona çok güveniyordu. Bu savaşlar bitmek üzereyken Cezmi askere gitti. Cezmi askerden döner ve Gazi Giray Cezmi’yi Kahkaha kalesine hapseder ve Adil Giray’ı sarayda ağırlar. Adil Giray saraydayken Şah İsmail ölmüştü. Şah İsmail Perihan’ın sevgilisiydi herkes Perihan’dan şüpheleniyordu. Perihan ben öldürmedim diyerek karşı çıktı. Adil Giray Perihan’ı suçsuz bularak ona aşık olmuştu. Adil Giray haksız yere Perihan’ı suçlarken kendisini de affettirmişti. Adil Giray Perihan’a aşkını anlatacak biçimde bir uzun şiir yazdı ve bu şiiri Perihan’a vermeye karar verdi. Şiirin adı
¨AŞKIM ve Hayatımdı. Tüm bu hadiselerden sonra Perihan bir gece tesadüf eseriyle Adil Giray’ı bu şiiri temize çekerken gördü. Perihan Adil Giray’ın şiirini okurken her satırında aşkını buluyor, okudukça içi açılıyor, gönlü inanç ve mutlulukla doluyordu. Perihan’da buna karşılık Adil Giray’a yollattı. Adil Giray bu mektubu okumaya başladı. Adil Giray bu mektubu odanın bir tarafına yığıldı kaldı, saatlerce yerinden kıpırdayamadı. Adil Giray bazı işlerle uğraştıktan sonra Perihan’a haftada bir defa ya da on beş günde bir mektup yazarak aşklarını birbirlerine haykırıyorlardı. Şemhal’de Adil Giraya çok aşık olmuştu ve ona bir mektup yazdı. Adil Girayda ona karşılık verdi. Lala Mustafa Paşa Adil Giray’ın mektubunu gördü ve Cezmi’yi çağırdı. Cezmi bu olayın gizli kalmasını İran’a güven içinde gidebilmesi için Şemhal’den Perihan’ın mektubuna cevap alması gerektiğini bunun içinde zaman gerektiğini söyledi. Adil Giray bir savaşa katıldı ve o savaşta Cezmi’yi gördü. Bu savaşa birlikte hazırlandılar. Savaş bitmişti ama Adil Giray esir düştü. Cezmi Şehriyar adı verilen bir hanıma gönül vermişti. Âmâ Şehriyar Adil Giray’ı seviyordu. Sürekli ona mektuplar yazıyordu. Bunun üzerine Adil Giray Perihan’ın aşkından hastalanma aşamasına geldi. Adil Girayla Perihan kavuşamayacaktı. Cezmi savaşlar bittikten sonra Abbas’la tanışır. Abbas Adil Giray’ın yanındaydı. Abbas Cezmi ve Adil Girayın yanından hiç ayrılmazdı. Cezmi bir savaşa girdi ve o savaşta yaralandı yarası çok ağırdı. Abbas sürekli Cezmi’nin yanında olduğu için hemen Cezmi’nin saklanmasını istedi ve o savaştan derviş kıyafeti giyerek ayrıldılar ama Cezmi’nin yarası çok ağır olduğu için sürekli kanıyordu. Adil Giray ve Perihan ölmüşlerdi. Cezmi de onların yanından ayrılmak istemedi ve Abbas’la geri döndüler Cezmi eline bir tahta parçası alarak uzun bir şiir yazdı. Abbas arkadaşlarının arasına karışarak izini kaybettirdi. Cezmi de derviş kıyafetiyle Anadolu yollarına düşerek ortadan kayboldu.