Miskinler Tekkesi – Reşat Nuri Güntekin Eser Özeti
Sizlere bu yazımızda Miskinler Tekkesi – Reşat Nuri Güntekin eser özeti hakkında bilgi vereceğiz. Eserin özeti, konusu, ana karakterleri hakkında merak ettiğiniz bir çok sorunun cevabını yazımızda bulabilirsiniz…
Miskinler Tekkesi – Reşat Nuri Güntekin
ROMANIN KONUSU:
Padişah II. Mahmut dönemi ileri gelenlerinden Kocabaş Kazasker Şemsettin Mola’nın torununun hayatı üzerine kurulmuştur. Yardıma muhtaç insanlara karşı halkın bir hassasiyeti vardır. Dilenciliği meslek edinen insanların bunu çıkarları doğrultusunda kullanmaları doğru değildir, ana fikri etrafında gelişen romanın başkahramanı Kocabaş Kazasker’in son torunudur (adı verilmemiş). Roman, kahramanının ağzından yane birinci tekil şahıs anlatım tarzıyla yazılmıştır.
ROMANIN ANA KARAKTERLERİ:
Kocabaş Kazaskerin Torunu: Romanda adı zikredilmeyen şahıs romanın başkahramanıdır. Dilencilik yapar ve tembel bir çocuktur. Bu durumu bir aile mirası gibi görür.
İsmail: Kocabaşların torununun yapay ailesinin oğludur. İsmail’e Mesule Bacı ve Kocabaşların torunu bakar. Çalışkan ve azimli bir çocuktur. Tüm sıkıntılarına rağmen okuyup mimar olur.
Mesule Bacı: Uzun süre konaklarda kalmış yaşlı bir kalfa olan Mesule Bacı, hayatı boyunca küçük beylere hizmet etmiş bir şahıstır. Hizmet ettiği küçük beyin ölmesi üzerine boşluğa düşen Mesule Bacı, bütün sevgisini ve ilgisini İsmail’e yöneltmiştir.
ÖZET:
Romanın ilk bölümünde kahramanımızın çocukluğundan bahsediliyor. Rahatına düşkün, kendini yormaktan çekinenvücuduna göre çok büyük bir kafaya sahip olan Kocabaşların son torunu, oyun olarak da kolay, rakipsiz ve kavgasız olan “dilencilik” oyununu seçer.
Delikanlılık çağında kahramanımızda bir takım değişiklikler görülür. “Yüzüm uzuyor, yanaklarımda pembe bir renk dalgalanıyordu. Bakışlarımda bir derinlik, sesime tatlı bir ıslaklık gelmişti… Kılık kıyafetimde de epeyce değişiklikler vardı. ” (sy. 12). tabii böyle bir delikanlıya da sevgili lazım ama tehlikesiz ve zahmetsiz…
Bir yangında konakları yanınca Cinci Meydanı taraflarında bir konağa yerleşirler. Aradığı sevgiliyi buradaki bir konakta buldu. Ama o kocaman başıyla dertliydi. Çareyi ud öğrenerek Mesrure’yi kendine aşık etmekte buldu. Güzel yazısı ve şiir bilgisiyle Mesrure’nin Paşa babasını da kendine hayran bırakır ve onun sayesinde Evkaf-ı Hümayun Nezaretine girer.
Meşrutiyet inkılabından sonra yapılan tasfiyede ilk sokağa atılanlardan biri de kahramanımızdı.
Evkafta tanıştığı Talat isimli bir arkadaşının etkisiyle Darülfünun’a girer ama siyasi olaylar sonucu üç sene kadar bir zaman için Sinop’ta sürgüne gönderilir. İttihatçılar düşünce İstanbul’a geri döner. Arkadaş Talat ona gene yardımcı olur ve bir okulda iş bulur. Kahramanımız il ciddi dilencilik talimini bu iş sırasında yapar. “Sayısını tasrih etmediğim şehit çocuklarının “Nuri İrfan” ocağına nasıl geldiklerini bu yavruları nasıl bağımsıza bastığımızı anlatıyor, onlar için para ve erzak topluyordum” (sy. 44).
Kocabaşların son torunu askere çağrılır. Mısır’a doğru orduyla beraber yola çıkar. Burada da şansı yaver gider ve iki seneden fazla Halep’te yazıcı neferliği yapar. Fakat bir kaza sonucu sağ bileği ve kolu kırılan kahramanımız tek geçim vasıtası olan parmaklardan olur. Büyük sıkıntılardan sonra kendisini nihayet İzmir’de bir hastanede bulur. “Hastaneden çıktığım gün eski benden yalnız erimiş vücudumun üzerinde eskisinden daha heybetli bir hal alan başım kalıyordu. ” (sy. 47).
Kahramanımızın mesleğe ilk başlayışı bu günlerde olmuştur. Daha sonra yavaş yavaş kazancı artar ve Tamaşalık denen bir mahallede kendine oda tutar. Burada Mesule kalfa ile tanışır. Bir zaman sonra Mesule Kalfa kahramanımızın yanına taşınır. Yaralı olarak getirilen bir küçük erkek çocuğu da onlarla yaşamaya başlar. Mesule bacı İsmail’i küçük bey yapıp çıkarmıştı. Çocuk iki yıl içinde iki sınıf atlayarak dördüncüye geçmişti. Arkadaşları beybabasının dilenci oluşunu yüzüne vurduklarında ortalık karışır. İsmail’in okula gitmesi yasaklanır ve İstanbul’a gitmeye karar verilir. Kahramanımızın İstanbul’a gitmek istemesinin asıl sebebi İsmail’i başından atmak istemesidir.
İlk günlerde İstanbul’u gezerler. Aynı zamanda bu geziler piyasayı tetkik seyahatleridir. Bu sırada bir ev kiralayıp yerleşiyorlar. İsmail’i de yatılı okula verdiler.
Hamamda tanıştığı bir adamın tavsiyesi üzerine tütüncü dükkânı açmaya karar veren kahramanımız uzun muameleler sırasında dairelerden birinde eski arkadaşı Talat’la karşılaşıyor. “iki Darülfünun’dan mezun memur, aldığı parayı söylediği zaman içime derin bir hüzün çöktü. Fakat “Senin anlayacağın dilenciden parmak farklı bir aylık” diye (bilgi yelpazesi.net) ilave edince de gülmemek için kendimi zor tuttum. Zavallı adam, benim sınıftan bir dilencinin ne kazandığını bilmiyordu” (sy: 103). İnsanlar arasındaki eşitsizliği, adaletsizliği gösteren bu cümleler dönemin sosyal hayatını en açık biçimde gözler önüne sermektedir.
Kahramanımızın kış şartları dolayısıyla mesleğine dairelerde devam ediyordu. Bahar geldiğinde tekrar sokağa çıktı. Ama dilenciler eskisi gibi açıkta yaşamıyorlar, İstanbul’un sapa sokaklarında, duvar kovuklarında saklanıyorlardı. Eski ile yeni arasında büyük farklar vardı.
Mezarlıkta dilencilik yaptığı zamanlarda karşılaştığı olayları anlatan kahramanımız insanların çıkarcılıklarına dikkat çekiyor. “Evet, insanın bir cenaze arkasında yürüdüğü zaman, dünya hırslarından en temizlendiği zamandır. Fakat yol uzun sürerse bu çok temiz şeyin ötesine berisine kurt düşmeye başladığını çok gördüm. Hele geride kalanlarla nasıl geçinecek-lerini düşünmek için çok vakit bırakmamış küçük adam cenazeleri arkasında”… (sy. 129).
Kitabın son bölümünde kahramanımızın gizli özellikleri ortaya çıkıyor. Hatta İsmail’e kendini farklı gösterebilmek için Mesnevi okuduğunu görüyoruz. Bu küçük çocuk Kocabaşların son torunu üzerinde karmakarışık etkiler bırakmıştır.
Devlet memuru ile dilencinin arkadaşlık edemeyeceğinden dolayı Talât’la bozulan dostluğu yeniden düzelince Talât onlara yemeğe gelmeye hatta evdekilerle kavgalı olduğunda yatılı bile kalmaya başladı. İsmail’in velisi gözükmesinden dolayı onunla ilgileniyor ve kahramanımıza onunla ilgili haberler getiriyordu. Okul yaz tatiline girmişti. İsmli birçok bahaneler uydurarak yazı onlarla geçirmek istemediğini söyler. Daha sonra parasız devlet okulu sınavlarını kazanır. Bursa’da okuyacaktır.
Romanın sonlarına doğru kahramanımız komşularını ve hikayelerini anlatır. Başarılı tasvirlerle süslenen bu kısım ibret verici olaylarla doludur. (sy. 177-201)
Talât karısı öldükten sonra ve işten ayrıldıktan sonra onlarla beraber yaşamaya başlar. İsmail yaza gelemeyeceğine dair mektup gönderir. Bayram için gönderdiği parayı iade eder. İsmail sınava üç gün kala, âsidiye, okuldan kovulur. Bir mühendis heyetiyle İç Anadolu’ya çıkar. Daha sonra Avrupa’da mimar olduğu, Ankara’ya döndüğü ve çok yükseldiği haberleri gelir.
Birgün İsmail, karısıyla beraber onları ziyarete gelir. “Çocuğuma bakarken gözlerim kamaşıyordu. Hakiki gurur, hakiki asalet, bildiklerimizden ne kadar başka bir şeydi. ” Kahramanımızın bu sözleri romanın son sözleri olur ve aslında kendi çocuğu olmayan birini nasıl sahiplendiğini onunla ne kadar gurur duyduğunu ortaya koyar.