Sermaye ve Emek Konu Anlatımı
Tarih ayt konu anlatımı, Tarih tyt konu anlatımı , Tarih yks konu anlatımı… Merhaba arkadaşlar sizlere bu yazımızda Sermaye ve Emek Konu Anlatımı hakkında bilgi vereceğiz. Yazımızı okuyarak bilgi edinebilirsiniz.
Sermaye ve Emek
- Klasik Üretim ve Endüstriyel Üretim
- Osmanlı Devleti’nde Endüstriyel Üretime Geçiş
- Osmanlı Devleti’nin Son Dönemlerinde Ekonomik Hayat
Klasik Üretim ve Endüstriyel Üretim
Sosyo-ekonomik gelişme sürecinde toplumlar, ilkel toplumdan tarım toplumuna, tarım toplumundan sanayi toplumuna, günümüzde ise sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş şeklinde farklı gelişme aşamaları geçirmişlerdir. İnsanlık tarihi üretim anlamında tarım ve endüstri gibi iki büyük
devrim eşliğinde şekillenmiştir. insanoğlunun üretim alanında geçirdiği ilk büyük aşama olan tarım devrimi yerel etkilerle sınırlı kalırken, ikinci büyük aşama olan endüstri devrimi tüm dünyayı etkisi altına almıştır.
Avrupa’da Yeni Çağ’a kadar en önemli zenginlik kaynağı toprak iken, XV. yüzyıldan itibaren burjuvazi ve kapitalizmin gelişmesiyle sermaye birikimi, ticaret ve girişimcilik ön plana çıkmaya başlamıştır. Bankacılık ve sigortacılığın gelişmesi büyük sanayi yatırımlarının doğmasını sağlamıştır. Ayrıca ticaret hukukunun gelişmesiyle ürünlerde patent alma geleneği ortaya çıkmış ve patent sayesinde icatlara mali koruma getirilmiştir. Böylece büyük miktarlarda maddî gelir elde edilmesiyle teknik gelişmeler hız kazanmıştır.
Sanayi inkılabının çıkışında Rönesans hareketleri, bilim ve teknoloji alanındaki gelişmeleri hızlandırmış, XVII. yüzyılda Akıl Çağı ve XVIII. yüzyılda Aydınlanma Çağı gibi dönemler bilimsel araştırmalarda akıl, deney ve gözleme ağırlık verilmesini sağlamıştır. Coğrafi Keşifler ve sonrasında başlayan sömürgecilik sayesinde Avrupa’da XVI. yüzyılın başından itibaren büyük bir zenginleşme yaşanmıştır. Sömürge topraklarından gelen zenginliklerin oluşturduğu refah ortamı, tüketim talebi ve sermaye birikimi sanayileşmenin başlamasında önemli bir rol oynamıştır. Avrupa’nın nüfusu XVI. yüzyıldan itibaren artmaya başlamış, artan nüfus tüketici talebinin de artmasını, ticaret ve ekonominin canlanmasını sağlamıştır. Ekonomide tarımsal üretimin yerini sanayinin alması iç göçlere neden olmuş, kırsal nüfus azalırken şehirlerin nüfusları artmıştır. Böylece sanayi üretiminde çalışmaya hazır yüksek bir iş gücü ortaya çıkmıştır. Sanayi sektöründe artan nüfus yoğunluğu işçi sınıfı ve işçi hakları gibi kavramları ortaya çıkarmış ve Avrupa’da işçi haklarına yönelik iç karışıklıklar yaşanmıştır.
Büyük devletlerin, gelişmemiş ülkeleri ve milletleri siyasi ve ekonomik olarak himayelerine almaları ile bu bölgelerin yer altı, yer üstü kaynaklarını istedikleri gibi kullanmaları sömürgeciliğin yaygınlaşmasına yol açmıştır. Sömürgecilik önce Avrupa devletlerinin Uzak Doğu zenginliklerini Avrupa’ya taşımalarıyla başlamış, Avrupa’da ham madde, pazar ve iş gücü ihtiyacını artırmıştır. Bu durum da sömürgecilik faaliyetlerinin daha da artmasına sebep olmuştur. Sanayi inkılabıyla birlikte üretimi sürdürmek için ham madde ve üretilen mallar için de yeni pazarlar bulma ihtiyacı artmıştır. Sömürge toprakları sanayileşen ülkeler için hem ham madde kaynağı, hem de pazar haline getirilmiştir.
Osmanlı Devleti’nde Endüstriyel Üretime Geçiş
Osmanlı Devleti’nde klasik çağdan itibaren en yaygın ekonomik faaliyet ziraattı. Bu faaliyetin temelinde tımar sistemi bulunmaktaydı. XVII. ve XVIII. yüzyılda yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler sonucunda tımar sistemi önemini kaybetti. Bu sistem öncelikli olarak yereldeki ihtiyaçları giderdiği için merkeze (hazineye) istenilen düzeyde katkı sağlamıyordu. Bu durum Osmanlı Devleti’nde sermaye birikiminin oluşmasını engelledi.
Avrupa’da ise ileri düzeyde bir sermaye birikimi olduğundan sanayileşmede sermaye sorunu yaşanmadı.
Osmanlı Devleti’nde sanayi üretimi devlet kontrolündeki loncalar aracılığıyla yürütülmekteydi. XVIII. yüzyıl ile birlikte Avrupa’da meydana gelen teknik ve ekonomik gelişmeler sonucunda yeni bir düzen ortaya çıktı. Bir sonraki yüzyılda, başta İngiltere olmak üzere seri üretime geçen Avrupa devletleri diğer ülke pazarlarını denetim altına aldı.
III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde sanayileşme teşebbüslerinin özünde devlet ve toplum hayatında özellikle askerî alanda başlatılan yenileşme (Nizam-ı Cedit) hareketi ön plandaydı.
1830’a kadar gerçekleşen bu hamlelerle birlikte kâğıt, çuha, deri, kundura ve iplik fabrikaları kuruldu. Bu dönemde 1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması’yla birlikte Avrupa’nın ucuz ve kaliteli malları Osmanlı pazarlarına girdi.
Bundan dolayı iç pazarda yerli mallar, Avrupa malları ile rekabet edemez hâle geldi. Bu durum Osmanlı yerli sanayisinin zayıflamasına neden oldu. Osmanlı Devletinde, 1840-1860 arası dönemde devletçilik politikası öne çıktı.
Bu politika doğrultusunda Batı tarzında fabrikalar ve imalathaneler kurdu. Diğer yandan mevcut fabrikaların modernize edilmesi yoluna gitti. Devletin amacı, bu teşebbüsler ile Avrupa devletlerinin Osmanlı pazarlarını ele geçirmesini önlemekti.
Sömürgecilik ve Küresel Kapitalizm
Sanayi İnkılabı’yla birlikte seri üretime geçilmesi kapitalizmin de doğuşunu sağlamıştır. Anamalcılık olarak bilinen kapitalizm her şeyin değerinin parayla ölçüldüğü, paraya ve kârlılığa endeksli bir sistemdir. Sanayileşen ülkeler, fabrikaları için ham madde gereksinimi hissetmiş ve yeni sömürge yollarına yönelmiştir. Fabrikalarda ve tarlalarda çalışacak insan gücüne gereksinim artmış, bu da köle ticaretini yaygınlaştırmıştır. Özellikle Afrika ve Güneydoğu Asya’dan Avrupa ve Amerika’ya büyük miktarda insan taşınmış ve bu insanlar çok kötü koşullar altında zorla çalıştırılmıştır. Sömürgeci devletler bu politikalarını kolaylaştırma adına egemenlik kurdukları bölgeye kendi dil, kültür ve inanç sistemini de taşıyarak bir nevi asimilasyon politikası da uygulamışlardır. Sanayileşen devletler, ürettikleri malları özellikle dış pazarda satabilme adına yine siyasi ve askeri güçlerini kullanma yoluna gitmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin Son Dönemlerinde Ekonomik Hayat
Dış Borçlar ve Düyun-u Umumiye
Osmanlı Devleti’nin ekonomisi XVII. Yüzyıldan itibaren açık vermeye başladı. Osmanlı Devleti tağşiş uygulamasına geçti yani paranın ayarını düşürerek gümüş paranın içerisindeki bakır madeni seviyesini arttırarak bir tepki verdi. Fakat bu da özellikle İstanbul İsyanları’na neden oldu. Bunun üzerine devlet iç borçlanmaya gitti. Esham Senetleri adı altında Galata Bankerleri’nden borç aldı. Abdülmecit Dönemi’nde kaime adı verilen kağıt para basmaya başladı.
Altın rezervleri yeterli olmamasına rağmen sürekli para basılması paranın alım gücünü düşürdü bu da enflasyonu doğurdu. 1853’te Sinop’ta Osmanlı Donanmasının yakılması artık çok daha kalıcı ve büyük bir çareyi gündeme getirdi o da dış borç alınmasıydı. Gerçi I. Abdülhamit Dönemi’nde Hollanda’dan borç alınması gündeme gelmiş fakat borca karşılık gösterilebilecek bir güvence bulunamamıştı.
Abdülmecit Dönemi’nde 1854’te İngiltere’den 5 milyon sterlin borç alındı. Yalnız bu borcun Osmanlı hazinesine doğrudan katkısı 2.5 milyon seviyesinde oldu. Tabi bu da beraberinde oldukça çetin tartışma ve eleştiriler ortaya çıktı. Osmanlı Devleti bu borca karşılık teminat olarak Mısır vergisinin bir kısmını gösterdi.
1855’te Mısır vergisinin geri kısmı ve bazı limanların gelirleri teminat gösterilerek 5 milyon sterlin daha borç alındı. 1875’e dek 209 milyon sterlin borç alındı. Ama Osmanlı kasasına 120 milyon sterlinden fazlası girmedi. 1879’a dek farklı zamanlarda 17 kez dış borç alındı. 1875’te Ramazan Kararnamesi ile Osmanlı Devleti dış borçların faizlerinin yarısını ödeyebileceğini ilan etti. Bu ilan ciddi tepkilere yol açtı. Sonuçta 1881 ‘de uzlaşmaya varılarak damga, içki, balık, tuz, tütün ve ipekten alınan vergiler borçlar bitinceye dek alacaklılara tahsis edildi. Bunun üzerine alacaklı devletler 1882’de İstanbul’da İstanbul Lisesi binasını Duyun-u Umumiye yani Genel Borçlar İdaresi olarak kullanmaya başladılar.
Osmanlı Devleti 1886’dan 1908’e kadar Duyun-u Umumiye ile 14 borç antlaşması yaptı. 1908’den 1914’e kadar hızlı bir borçlanma oldu. Alınan borçlar ağırlıklı olarak demir yolu yapımında kullanıldı. Duyun-u Umumiye idaresi Lozan Konferansı’nda borçların yapılandırılması ile dağıtıldı. TBMM Osmanlı’dan kalan 159 milyon altın borcun yalnızca misakımilli payına düşen 110 milyon altınlık kısmını ödemeyi taahhüt etti. Kalan borç son dönemde Osmanlı’dan ayrılan devletlere dağıtıldı. Borcun ödenmesinde aksaklıklar yaşandı. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımından dolayı bazı taksitler ödenemedi. Hoover Moratoryumu çerçevesinde dış borç tekrar yapılandırıldı. Son taksit Demokrat Parti Dönemi’nde 1954’te ödendi.
İttihat ve Terakki’nin Millî İktisat Politikası
Osmanlı Devleti’nin son dönemi savaşlar, kayıplar ve yokluklar içinde geçti. Trablusgarp Savaşı’nı sür rürken Balkan Savaşları başladı. Trablusgarp’ı gözden çıkardı fakat Balkan Savaşlarında beklediği başarıyı sağlayamadı. Yaralarını henüz sarmadan 4 yıl sürecek olan büyük ve kanlı bir savaşın içinde buldu kendini. Bu yokluk döneminde bazı kimselerin karaborsacılık yapmaları üzerine İttihatçı yönetim doğrudan ekonomiye müdahale etmek zorunda kaldı.
1915’te Anadolu Milli Mahsulat Anonim Şirketi kuruldu. Tarım ürünlerinin stoklanması ve yüksek fiyattan satılmasının önüne geçilmeye çalışıldı.
1916’da Milli Ekmekçiler Anonim Şirketi gibi şirketler kurularak halkın temel ihtiyaçları karşılanmaya çalışıldı.
1917’de İtibar-ı Milli Bankası kuruldu. Bu bankaya Osmanlı tebaası olmayan kimseyi hissedar olarak almadılar. 1918’de Milli İktisat Bankası kuruldu. Bu bankalara geniş yetkiler tanındı. Sanayi, ticaret, tarım alanlarında yerli ekonomistlerin desteklenmesi amaçlandı. Bu bankaların Anadolu’da şubeleri açıldı. Büyük bir sermaye elde edilmiş oldu.
Bankacılığın yanında kooperatifçilik de gelişti. Kara Kemal Bey’in gayretleriyle birçok kooperatif kurularak halka temel gıdalar uygun fiyatlara satılıyordu. İttihat ve Terakki Cemiyeti Osmanlı piyasasındaki yabancı tüccarların hakimiyetini kırmak istiyordu. Bu noktada önce askerlere sonra memurlara sonra da esnafa dayanarak çözüm üretmeye çalışmışlardır. Yaptıkları çalışmalarla yeni Türk Devleti’ne küçümsenmeyecek bir miras bıraktılar.
Fakat ittihatçılar 1918’de I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesinin baş sorumlusu görüldüklerinden gözden düştüler. Bazı ileri gelen ittihatçılar tutuklandı. Bazıları yurt dışına kaçtılar. Milli İktisat politikasının mimarı Kara Kemal Bey’de tutuklandı.
TYT Tarih Konuları Konu Dağılımı için tıklayınız.